30 Kasım 2010 Salı

oralarda bir yerlerde birileri seni izliyor olabilir.

ukala insan davranışlarını sanırım işin içinde olmadıkları sürece sevmiyorum.

bir filmi izlemeden yorum yapmak.

bir şarkıyı dinlemeden melodisine kafa tutmak.

bir kitabı okumadan sıkıcı olmakla suçlamak gibi.

son zamanların en büyük trendi, yıkıcı olmak. yapıcı ya da sakin olmak sevilmeyen ve takdir görmeyen bir davranış türü. ne kadar yıkıcıysan o kadar ön plana çıkıyorsun... belki sonrasında kafa üstü yere çakılabilirsin ama altın çağlarını yaşadığın zaman kesinlikle yıkıcı-düşüncesiz ve bencil olduğun zamanlar bütünü..

ne vardı herkes fatmagül'ün abisi gibi biraz "aklı karışık" olsaydı...

zor o tabi.

22 Kasım 2010 Pazartesi

pazar mesai.

bir pazar günü tanıştık.
gülümsedim, gülümsedin.
sonra beni görünce hep gülümsedin.
iyi hissetim kendimi.
çok güzel ve gerçek değil gibiydin. ama biliyordum, gerçeksin, biliyorum gerçeksin. hatta belki çok dibine girsem bambaşkasın.

ama ordan her bana gülümsediğinde üstüme alınmak istemedim.
neden gülecektin ki?
belki de o en abuk subuk hayallerin, akla birden gelenlerin en güzel yansımasıydın?
su üstüne düşecek kadar gerçek olanıydın...

sevdim ben seni...
keşke sende beni sevsen...

http://www.nkfu.com/unluler/birkan-sokullu/birkan-sokullu-resimleri-5.jpg

19 Kasım 2010 Cuma

benim bir lafım vardır...

Bir şeyin ilgi çekmesi için onun adına çok fazla "bağırman" gerekir.

Bir şeyin değerli olması için onun adına çok fazla "sürünmen" gerekir.

Bir şeyi unutmak için onun adına çok fazla "yaşaman" gerekir.

Bir şeye sahip olmak için onun adına çok şeyden "vazgeçmen" gerekir.

Bir şeyin doğru olması için onun adına çok fazla "yanlışa düşmen" gerekir.

Sonra da sorarlar sana, neden dengesizsin?

Şu muhteşem(!) formüle göre, normali o. Anormal olanı ne peki?

Bilmem.

15 Kasım 2010 Pazartesi

burası komik bir alan olabilir.

twitter.
facebook.
ekşi sözlük.
myspace.
80630.
friendfeed.
hepimiz oralarda karizmatik olmak, güzel ve yakışıklı görünmek için ne kadar fazla çaba harcıyoruz değil mi?
evet harcıyoruz. çünkü hepimiz çoooook şahane olmak istiyoruz.
ve maalesef her defasında daha da çirkin oluyoruz.
salıp gitmek lazım. hayatı kenarından tutup bıraktığımız gibi.
bir de isteyince hepimiz güzel değil miyiz zaten?
:)

8 Kasım 2010 Pazartesi

verilen en güzel haber ve hediye...

verilen en güzel haber, hediye.
insana ait olması doğru olandır.
sempatik gözükme, entel gözükme hatta kusursuz gözükme çabalarınızı sevmiyorum a dostlar.
samimi olalım, iki çay demleyelim; biraz şarap içelim.
karnımız acıkınca yiyecek bir şeyler de buluruz.
ne yazık ki yoksunuz, yok oldukça da çoksunuz...
ben mi...

şahaneyim be?


:)

3 Kasım 2010 Çarşamba

banyo yapmak.

yorgunsundur.
kafan biraz karışıktır belki. yok yere de olsa.
biraz da mutlusundur.
filtre kahve kaynamaktadır sıcak suyun içinde.
kedi miyavlamakta, hayriye hanım yine fikir değiştirmektedir.
bir banyo yaparsın, mis gibi kokular içerisinde...
çilekli, kavunlu biraz zencefilli belki.
biraz da ahududulu:)
su akar gider seninle birlikte, akar gider...
biraz daha umutlanırsın belki...
her şey bir şekilde yoluna girer nasılsa.
öyle değil mi?

31 Ekim 2010 Pazar

benim biricik??

Bazen insanın tek ihtiyacı olan şey düşünmeden, hesap yapmadan gülmek.
Anırarak, salyalar saça saça.
Keyif almak için özellikle kendi dilinde izlemek istediğin her şeyi bir arada bulunduran "cevahir ve geniş aile"si bu yüzden çok özel ve çok güzel.
"
cevahir: kadına zenginim diye yalan söyledim. ama böyledir erkekler kadınları tavlamak için yalan söyler. misal mürsel nazan'ı tavlamak için ne yalan söyledin?

nazan: ben yalan söyledim abi mürsel'i tavlamak için, cevahir benim abim değil dedim, evlatlık dedim zor ikna ettim.

koyu bilal: aman anne ya.. yapmasaydınız beni haykıra haykıra!

"

güldüm, delice güldüm.

ihtiyacım da vardı, ne yalan söyliyim.